Yorum Kategorileri

3 Aralık 2016 Cumartesi

Yaşama Açılan Pencere: Kitap | Etkinlik Nasıldı, Bize Neler Kattı?

Herkese merhaba!

Geçtiğimiz hafta, İzmir' li kitap bloggerları/vloggerlarının katılımıyla düzenlenen güzel mi güzel bir etkinliğe katıldım ve etkinlikle ilgili bir yazı yazmak istedim.  

Bu etkinlik, daha önce İstanbul' da düzenlenmiş olan Yaşama Açılan Penceredir Kitap (tık tık) etkinliğinin ikincisiydi ve İzmir' de Kaya Prestij Otel' de gerçekleşti.

Etkinlikte bol bol sohbet ettik. Kitaplarla ilgili uzun tartışmalar yaptık. İçinden bol bol sanat akan, farkındalık yaratan bir tartışma ortamı oluşturduk. Gerek yayınevlerinin güncel problemlerini, gerekse okurların bazı konulardaki yaklaşımlarını öğrenmiş olduk. Hatta unutmadan bir yayınevi sorunsalını buradan ben de duyurmuş olayım; yayınevlerinin fuarlarda yeterli indirimi yapamama sebepleri çok geçerli bir sebepmiş. Tam Tüyap sonrası olduğu için özellikle bu konu hakkında çok durduk. Kısacası siz siz olun, fuarda indirim yoktu diye yayınevlerine yakınmayın. Zira, internet sitelerinde yapılan indirimlerin tekeli yayınevlerinde olmadığından fuarlarda benzeri indirimler yapılamıyormuş.

Bilgilendirici bir etkinlik olmasının yanında esas olan kitap severlerin biraya gelmesiydi aslında. Etkinliğimizin tatlı mı tatlı organizatörleri Şafak Hanım, Yasemin Hanım ve Elmas Hanım bir de sürpriz yapıp Nilgün Erdem, Saadet Aydınlıoğlu ve Yusuf Gürer gibi değerli yazarlarımızı da etkinliğe dahil etmişler. Birinci elden imzalı kitaplarımızı almanın yanısıra, o sıcakkanlı insanlarla yazı yazmak üzerine uzun uzadıya sohbet etmek fırsatı da bulmuş olduk. Ha bir de şiir dinletimiz oldu, kısa olsa da çok güzeldi. Etkinliğe dair görüntülerden oluşan videoyu izlemek istiyorsanız tıklayın! 🙂

Etkinliğimizin diğer bir diğer sürprizi ise Haber Hürriyeti gazetesinden Metin Aydınoğlu ve Kitap baba olarak tanınan 26. Atatürk Çocukları Kütüphanesini açmış Mesut Tim' in bizlere katılmasıydı.

Etkinliğimize sponsor olan yayınevleri ve yazarlarımızdan bize hediye edilen kitaplarımız -gerçekten- bavullara dolduruldu ve biz elimizde bir bavul dolusu kitapla otelden ayrıldık.

Değinmeden geçmemek gerekir ki, organizatörlerimizin bize küçük ama çok değerli başka hediyeleri de oldu. Sosyopix' ten bizlere yaptırmış oldukları Polaroid fotoğraflar harikaydı. Ayrıca Mor Düşler Atölyesi' nden gönderilen isimlere özel mumluklar da çok şirindi. Lale hanımın yapmış olduğu tarçınlı kurabiye ve el yapımı ayraçlara da değinmeden geçemeyeceğim!

Kısacası bol kitaplı, bol gülmeceli ve bol vlog çekmeli bir etkinlik sona ermiş oldu. Arkasında da unutulmaz anılar bıraktı. Yaşama Açılan Pencere etkinliklerinin devamını diliyor ve buradan organizatörlerimiz ile tüm katılımcılarımıza selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Aşağıya da incelemek istersiniz diye sponsor yayınevleri ile yazarlarımızla, katılımcıların bilgilerini ekliyorum 🙂

Sponsorlar Site Adresleri
KAYA PRESTİGE OTEL  http://www.kayaprestige.com.tr
MİNVAL YAYINLARI  http://www.minvalyayinlari.com/
AYRINTI YAYINLARI  https://www.ayrintiyayinlari.com.tr/
EPHESUS YAYINLARI  http://www.ephesusyayinlari.com/
YİTİK ÜLKE YAYINLARI http://www.yitikulkeyayinlari.com/
DOKUZ YAYINLARI  http://dokuzyayinlari.com/
CENEVRE FİKİR SANAT http://cenevrefikirsanat.com/
YABANCI YAYINLARI http://yabanciyayinlari.com/
AZ KİTAP  https://www.instagram.com/azkitap/
YEDİVEREN YAYINLARI  https://www.instagram.com/yediverenyayinlari/
DÜZ YAZI YAYINEVİ  http://duzyaziyayinevi.com/
ARUNAS YAYINCILIK  http://www.arunasyayincilik.com/
SOSYOPIX https://www.sosyopix.com/
MOR DÜŞLER ATÖLYESİ  https://www.instagram.com/thepurple_sm/
ZEUS YAYINEVİ https://www.facebook.com/Zeus-Kitabevi-Yay%C4%B1nlar%C4%B1-156904174394694/
LALE MEVSİMİ https://www.instagram.com/lalemevsimi/
POSTİGA YAYINLARI http://www.postigayayinlari.com/
NİLGÜN ÖZEL ERDEM https://www.instagram.com/nilgunozelerdem
SAADET AYDINLIOĞLU https://www.instagram.com/whitelabelfsm/
PENA YAYINLARI https://www.penayayinlari.com/
EVRİM MİLASLI https://www.instagram.com/evrimmilasli/


Katılımcılar Instagram Adresi 
Glorrry Books https://www.instagram.com/glorrrybooks/
Fulya çetinsöz https://www.instagram.com/tarcinlikurabiyeblog/
İdil Özlü  https://www.instagram.com/kahvekadinkitap/
Buse Güler  https://www.instagram.com/_buseguler_/
Tuba Atıcı Coşar https://www.instagram.com/okuryazarannecik/
Pınar Yeşiltay Sevim https://www.instagram.com/okuyananne/
Elmas Koçan  https://www.instagram.com/elmaskocan/
Şafak Karadeniz  https://www.instagram.com/safagindunyasi/
Yasemin Özer https://www.instagram.com/yaseminkokulubirhayat/
Denizden Notlar https://www.instagram.com/denizdennotlar/
Lale Bollukçu https://www.instagram.com/lalemevsimi/
































































































18 Ağustos 2016 Perşembe

Harry Potter and the Cursed Child - Kitap Yorumu

Herkese merhaba!
Uzun zaman sonra ilk kez bir kitabı bu kadar isteyerek, heveslenerek, heyecanlanarak yorumlayacağım. Mevzu bahis Harry Potter olunca, doksanlı yıllarda doğan çoğu kişi gibi ben de kendimi kaybediyorum evet!
Ve Harry Potter filmlerine ait rastgele seçtiğim bir soundtrack eşliğinde havaya giriyor, yazıma başlıyorum.


Aylarca çıkmasını beklediğimiz bu güzel mi güzel kitap, aslında Londra' da sahnelenen tiyatronun metni ve J.K. Rowling, John Tiffany ve Jack Thorne tarafından yazıldı. İyi ki de yazılmış.

 Konusuna gelelim.
Yedinci (aslında sekizinci ama bölümlere ayrıldığından böyle demeyi tercih ediyorum.) ve son film olan Harry Potter ve Ölüm Yadigarları' nın finalinde, Harry, Ginny, Ron ve Hermione' yi yıllar sonra çoluk çocuğa karışmış şekilde bırakmıştık hatırlarsanız. Son sahnede her iki aile de çocuklarını kendi serüvenlerini yaşamak üzere Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu' na gönderiyorlardı ve film Peron Dokuz Üç Çeyrek' te sona eriyordu. İşte bu kitap tam da o sahneden başlıyor. 

Albus Potter, James Potter ve Rose Weasley, Hogwarts'a gitmek için trene biniyorlar. Başlangıç sahnemiz King's Cross. Albus, babası Harry ile ilişkisinde çok sorunlu bir çocuk. Okula gitmeden önce ve okula varana kadar Slytherin' e seçileceğinden korkuyor ve korktuğu da başına geliyor. Okulda Potter ailesinin yüz karası gibisinden muamele görüyor uzun süre boyunca. Kendisini ailenin sevilmeyen çocuğu olarak görüyor. Ve işte minik Potter bu durumla kendi içinde başa çıkamayıp, kendisini kanıtlamak istiyor. Sonrasında da yaptığı bir hatanın olaüanüstü sonuçlarıyla karşılaşıyor. Bu hata öyle bir hata ki, büyücülük dünyasındaki herkes ufak da olsa etkileniyor. Bize de bu enfes hikayeyi okumak kalıyor.

Rose ile birlikte bindiği trende ilk tanıştığı kişi Draco Malfoy' un oğlu Scorpius. İki oğlan çok iyi anlaşıp dost olsa da Rose, Malfoy ailesinden nefret ettiği için ikiliyle bağlarını kesiyor. Ama yine de arkadaşlar, pek görüşmeseler de sonuçta Albus ile akrabalar kaçışları yok.

Albus ve Scorpius kendilerince iyilik yapmaya çalışırken aslında Lord Voldemort' un geri dönmesine yardımcı olabilecek büyük hatalara yol açıyorlar ve genel olarak bu eksende ilerliyor konu.

Çok ayrıntıya girmeden karakterler hakkında da bilgi vermek istiyorum.Harry ve Hermione üst düzey bir meslekteler ne olduklarını söylemeyeceğim SPOILER olur bence. Ron ise Weasley Şaka Dükkanı' nın sahibi ve Fred ve George' un izinden bu işi seve seve devam ettiriyor. Hala bizim şapşik Ron' umuz olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Hermione de Harry de aynı şekilde yıllar geçse de hiçbir şekilde değişime uğramamışlardı bence. Ben onları nasıl tanıdıysam aynı doğrultuda tekrar buldum, sadece yaş almışlardı.

Bu serüvende bazı sürpriz karakterler ile de karşılaşacağınızı söylüyorum ama kim olduklarını okurken öğrenmeniz büyük bir mutluluk ve duygu seline kapılmanızı sağlayacağı için ayrıntıya girmiyorum.

Kitapta beni ağlatan birkaç sahne oldu. Özellikle Harry ve Albus arasındaki iletişimsizliğin dozunun aşırı aşıldığı bazı sahneler vardı ve Harry' nin geçmişinde verdiği mücadeleleri falan aklıma getirince bu yaşadıkları ona haksızlıkmış gibi geldi. Sonrası malum gözyaşları. Açık söylemek gerekirse Albus'u hiç mi hiç sevemedim. Evet pişman da değilim. Daha iyi bir çocuk olabileceğini düşünüyorum. Kitabın sonlarına doğru bu fikrimde birazcık olsa yumuşamışsam da hala içimden affedemiyorum kendisini.

Okumaya başladığımda Scorpius' un önce sıradan Malfoy' lar gibi olacağını düşündüm. Azıcık tanımaya başladıkça öyle olmadığı anlaşıldı. Sonrasında Ron' a benzeteceğimi sanıyordum zira bazı bloglarda öyle düşünenlerin olduğu yazılıydı. Ama Scorpius, Ron' dan çok çok daha zeki ve kıvrak zekalı bir çocuk olarak çıktı karşıma. Hermione ve Ron' un kızları Rose ise resmen Hermione' nin bölünerek çoğalmış hali gibiydi. Onun sahnelerini okurken hep minik Hermione oynadı zihnimde. 

Harry Potter hayranlarının kesinlikle okuması gereken harika bir serüven olmuş. Beğenmeyen çok kişi gördüm, hatta fan fiction diye nitelendirenler de var. Ama bence çok ama çok güzel, yeni ve bambaşka bir Harry Potter kitabı olmuş. Hani eskiden yeni Harry Potter kitabını çıkacağı tarihi atlamaz ilk gün gider alırdık, sonra da pat diye bir günde bitirirdik ya. İşte tam da o hissi bana yeniden yaşattı. Hogwarts' dan, King's Cross' tan birazcık daha geç ayrılmak uğruna kitabı yaklaşık on günde bitirdim. Bitmesin diye araya üç kitap daha soktum ama en sonunda merakıma yenik düştüm ve elime alıp birkaç saat içinde bitirdim. 

Goodreads' te tüm yıldızlarımı bu kitaba verdim hatta beş yıldız üzerinden bin yıldız vermek bile istedim.

Şu an için yabancı yayınevinin gönderdiği orijinal metin, ingilizce baskısı ile D&R' larda satışta. İnternet sitesinde daha ilk günden tükendi, hatta ben de ilk gün sipariş verenlerdendim ve tedarik edilemeyince kitabı bulabildiğim mağazaya koşarak gidip öyle kavuştum kitabıma. Şu anda da bildiğim kadarıyla ön siparişte, ama bulunan mağazalar da yok değil. İlk baskıya kavuşmak isteyenler bence acele etmeli.

Türkçe baskısı Yapı Kredi Yayınları' ndan yakın zamanda çıkacak. Çevirisi de Harry Potter hayranlarının yakından tanıdığı Sevin Okyay ve Kutlukhan Kutlu tarafından yapılacak. Eminim harika bir iş çıkaracaklar!

Benim görüşlerim böyle. Siz kitabı nasıl buldunuz? Yorumlara bekliyorum. 

Yazılarımı beğeniyor ve takip etmek istiyorsanız, "İzleyiciler" sekmesine tıklayarak blogumu takibe alabilirsiniz. Bookstagram hesaplarını seviyorsanız, beni burada bulabilirsiniz.
Goodreads hesabımı mı soruyorsunuz? Orada da "Gitaristkiz" olarak kayıtlıyım.
Mutlu günler!

29 Temmuz 2016 Cuma

Friends Dizi Yorumu

Herkese merhaba!
Blogumu açalı bayağı uzun bir süre oldu ve ben kendimi kitapların büyülü dünyasına kaptırmışken dizi yorumlarını çok ama çok boşladığımı fark ettim. Bunu fark etmemde The Vampire Diaries' in yedinci sezonunu izlemeye başlamamın büyük etkisi var tabii. Daha önceki yazılarımı okuduysanız, yedinci sezonu izlememe yemini ettiğimi görmüşsünüzdür gerçi ama Damon Salvatore' un o umursamaz çarpık gülüşünü cidden çok özlemişim!

Gelelim bugüne. 
Yabancı dizi bakımından bu yıl olmasa da geçen yıllarda çokça aktiftim. Haftada toplamda on farklı dizi falan izlediğim oluyordu. Gerek yeni diziler olsun gerek eski klasikleşmiş diziler olsun kendimi tutamıyor ve bölüm üzerine yeni bölüm izliyordum. Hatta bu şekilde İngilizce bilgimi epey geliştirdim. Bu kadar fazla yabancı diziyi biliyorken de sizlere dizi tavsiyelerinde bulunmak istedim.

Bugün bahsedeceğim dizi, yabancı dizi denildiğinde akla ilk gelmesi gereken sit-com tarzı dizi olan FRIENDS!

(www.theodysseyonline.com)

1994 ile 2004 yılları arasında, benim daha çoook küçük olduğum zamanlarda yayınlanmış bir dizidir kendisi. Ve siz izlememişseniz bile, eminim adını en az bir kez duymuşsunuzdur.
DİZİNİN KONUSU
Dizide New York City' de yaşayan bir arkadaş grubunun yaşamları anlatılıyor. Ross ve Monica kardeşler. Rachel, Chandler, Joey ve Phoebe ise diğer ana karakterler. Tam 10 sezon boyunca bu arkadaş grubunun yaşadığı komik olaylar, aşkları, zaman zaman üzücü durumları (ki o durumlarda bile komik bir şeyler buluyoruz), iş hayatları kısacası her şeyi anlatılıyor.
KARAKTERLER
Bu diziyi  anlatırken en çok eğleneceğim kısım tam da burası! Instagram üzerinden falan anlatıyor olsaydım, koca ağzıyla gözünden yaşlar gelerek kahkaha atan emoji koyardım sanırım.
 
*PHOEBE BUFFAY*

Önce en çok sevdiğim karakter olan Phoebe' den başlayacağım. Phoebe, grubun içinde yaşantısı en berbat olanı. Daha doğrusu eski hayatı. Annesi o çok küçükken intihar etmiş ve babasını tanımadan sokaklarda yaşamış. Bu yaşantısını da gitarına aktarmış. Trajik geçmişi hakkında ciddi anlamda komik bir yandan da bayıcı şarkılar besteleyip Central Perk isimli kafede mini konserler vererek insanları da intihara sürüklüyor. Bu şarkılardan beni en çok güldüreninden bir kuple paylaşmak isterim:
My mother's ashes (Annemin külleri)
Even her eyelashes (Hatta kirpikleri)
Are resting in a little yellow jar (Küçük sarı bir kavanozda dinleniyorlar)
Gördüğünüz gibi trajik bir şarkı, ama okuyunca. Bence buradan bir dinleyin.

(www.stylist.co.uk)
  
*ROSS GELLER*

Sıra ikinci en sevdiğim karakter olan Ross' ta. Ross bir paleontolog ve bunu her yerde dile getirmeyi pek seviyor. Kendiyle övünmeyi seven birisi. Ama karısı lezbiyen olduğunu açıklayınca boşanıyor ve işte buradan sonra da dizide ilk aşk sarmalını oluşturacağı, zamanında çok aşık olduğu Rachel ile karşılaşıyor. Hatta ilk bölümde Rachel' ın girişi favori sahnelerimdendir. (Merak edenler tıktık.)

(www.buzzfeed.com)

*RACHEL GREEN*

Rachel ise Ross' un kız kardeşi olan Monica' nın liseden arkadaşı. Çok zengin bir aileden gelse de hayatının geri kalanında o parayı reddederek Monica ile yaşamaya başlıyor. Eee zengin ve manikürlü tırnakları bozulmasın diye uğraşan kız gidince yerine beceriksiz ve hiçbir işi yapamayan tatlı ama bir o kadar avanak bir kız geliyor. Rachel' ın bu saf zamanlarındaki halleri de favorilerim arasında.

(www.pinterest.com)

*MONICA GELLER*

Monica, lise yıllarında okulun şişman kızı. Şimdi ise tam tersi, erkeklerin bayıldığı güzel mi güzel bir genç kadın. Düzen manyaklığını saymazsak tatlı insanlar arasında diyebiliriz. Bir de aşırı inatçılığı ve rekabet sevdası vardır ki sormayın gitsin.

(www.cosmopolitan.com.au)

*CHANDLER BING ve JOEY TRIBBIANI*

Chandler ve Joey ev arkadaşları ve Monica' nın dairesinin karşısındaki dairede yaşıyorlar. Chandler Ross' un üniversiteden kankası. Joey ise çapkınlıkta üzerine tanımadığım bir aktör. Ya da aktör olmaya çalışan İtalyan asıllı yakışıklımız diyebiliriz. Kendisi tek cümle ile kadınların aklını başından almasıyla tanınır. (Bkz. How you doin?)

(quotesgram.com)

NEDEN İZLEMELİYİZ?

 En basitinden, her bölümde tahmin edemeyeceğiniz kadar güldürüyor. Her anı mı komik olur diyorsunuz belki de şu an. Ama cidden öyle.
İlk bölümü izlemeye çalışıp sıkılanlardansanız size bir tavsiyem var. O bölümü izleyin, bitirin. Eski moda kıyafetlerin olduğu, akıllı telefonlar yerine ankesörlü telefonların kullanıldığı zamanlara alışmaya çalışın. Zaten sonrası gelecek, merak edeceksiniz. Ben kendimden biliyorum, ilk bölümde sıkılıp bırakmıştım. Aylar sonra tüm dizilerim sezon finali yapınca bir bakayım bari demiştim ve sonuç bu. İlk üç bölümü peş peşe bitirip tek sezonu sadece saatlere sığdırıp diziyi defalarca tekrar tekrar seyreden birine dönüştüm.
Diziyi izlerken kendinizi o arkadaş grubundanmış gibi hissetmeye başlıyorsunuz ve bu durum birkaç sezon sonra normal gelmeye başlıyor. Kendinizi Joey' e laf atarken bulabilirsiniz!


Dizimiz en çok da How I Met Your Mother dizisinin ilham aldığı dizi olarak tanınıyor. Ama bence iki dizi her ne kadar benzer şeyler taşısa da bambaşkalar! İkisine de bayılıyorum, ikisini de defalarca kez bitirdim ama aralarında konulardan başka benzerlik göremedim. Sosyal medyada ve internet sitelerinde bir sürü paralellikler gösterilmiş, bunları gülerek okuyorum ve çoğunlukla hak veriyorum da paralel yerler var. Mutlaka benzerlikler olacak çünkü iki dizi de gerçek hayattan izler taşıyor. Ama ben tüm o makale ve yayınlara inat iki dizinin de kendine has olduğunu ve taklit edilen bir konu olmadığını halen hararetle savunuyorum.

Sonuç olarak sonuna kadar tavsiye edeceğim muhteşem bir komedi dizisi. İzleyin, izletin ve arkadaşlıkların ne kadar değerli ve özel olabileceğinin farkına varın!
Hoşça kalın!!!

Yazılarımı beğeniyor ve takip etmek istiyorsanız, "İzleyiciler" sekmesine tıklayarak blogumu takibe alabilirsiniz. Bookstagram hesaplarını seviyorsanız, beni burada bulabilirsiniz. Goodreads hesabımı mı soruyorsunuz? Orada da "Gitaristkiz" olarak kayıtlıyım.
Mutlu günler!






24 Haziran 2016 Cuma

Gün Işığım - Kim Holden

Herkese merhaba!
Fark ettiğiniz gibi son zamanlarda buradan pek bir yorum yayınlamıyorum. Kendimi Bookstagram dünyasına adadım. Orada kendimi daha iyi ifade ettiğimi ve daha çok eğlendiğimi fark ettim ve yorumlarımı çoğunlukla oradan yapıyorum. Takip etmek isterseniz tık tık

Ama bugün, daha doğrusu dün gece hayatımı değiştiren bir kitapla tanıştığımı fark ettim. Hayata bakış açımı, düşüncelerimi, hayatı yaşayış biçimimi ve daha birçok şeyi sorgulamamı sağlayan bir kitap. İşte o kitap, Aspendos Yayınları' ndan çıkan Gün Işığım kitabından başkası değildi.

Kitabı ilk olarak Goodread' te görüp, okunacaklar rafıma atıvermiştim. Konusu ilgi çekici, birazcık genç yetişkin türde falandı, tabii benim o anki bakış açıma göre. Sonra İzmir Kitap Fuarı' nda pembe pembe şeker kapağıyla birlikte stantta görünce dayanamadım ve aldım. Ama yine okuma kısmını erteledim. Keşke ertelemeseymişim. Ya da erteleyerek iyi bir şey mi yaptım? Kafamda deli sorular...



Arka Kapak Yazısı 
Hayat bir gökkuşağı olsa, Gün Işığım gökkuşağının sekizinci rengi olurdu. En yakın arkadaşı Gus'ın, Kate Sedgwick'e Gün Işığım demesinin bir sebebi vardı. Sıra dışı bir hayat süren Kate, her şeyin mutlu ve pozitif yanlarını görmekle kalmıyor, aynı zamanda hayatı tüm ruhuyla yaşıyordu.

Kate üniversite eğitimi için Grant'e yerleşerek her şeyi, herkesi geride bırakır. Ancak hayatta asla kopamayacağınız insanlar vardır. Tüm hissettiğiniz, gördüğünüz, istediğiniz onlardır artık. Kate, yeni taşındığı şehrin ona hazırladığı sürprizlerden habersiz; tüm benliğini saran sonsuz sevgiyle dalgalara göğüs germeye hazırdır. Kendini bir anda fırtınanın ortasında bulsa bile… Herkesin hayatında anlatamadığı hikâyeleri ve sırları var. Herkesin hayatında, "Sen aslında bensin," dediği özel biri var.

Yorumum
Aslında yazının girişinde kocaaa bir yorum yapmışım gibi gözüküyor. Ama inanın, anlatmaya çalıştığım bu kitabı yorumlamak çok zor. Aslında bir o kadar da kolay ama neyse... Kitapta yukarıda da konusunda gördüğünüz gibi Kate ve yakın dostu Gus' ın belli bir zaman dilimi içerisinde yaşadıkları anlatılıyor. Kate üniversite eğitimi içi Grant' e taşınıyor. Gus bir müzisyen, albümü için grubuyla birlikte çalışmak zorunda ve o yüzden Kate ile birbirlerinden yıllar sonra ilk kez bu kadar ayrı düşüyorlar. Ve bu kitap için biçilmiş kaftan olan şu söz; "Gus'ın, Kate Sedgwick'e Gün Işığım demesinin bir sebebi var." Evet, sebebi var ama bir değil birden çok. Kate gittiği her yerde ışığıyla herkesi aydınlatan, neşeli, hayatı yaşamasını bilen, kendinden çok karşısındaki kişiyi düşünen, gideceği yerlere her zaman geç kalan, kahve tutkunu bir kamyoncu kız :)

Kate ve Gus birbirlerine iki yakın dosttan çok ama çok daha fazla değer veriyorlar. Mesela, küçük bir örnek vermek gerekirse her telefon konuşmasının sonunda birbirlerine "Seni seviyorum." demeden o telefon kapanmıyor. Gerçek bir dostluk. Ama ben kitabın başından itibaren ikisinin birlikte olmasını düşledim, orası ayrı.

Kate, Grant' te hızlı bir şekilde dostluklar inşa ediyor. Çalışmaya başladığı çiçekçiden Shelly, okulundan Clayton ve Pete, Shelly' nin sevgilisi Duncan, kahve dükkanında tanıştığı Romero veee hikayenin baş kahramanlarından Keller Banks. Keller Kate için Gus' tan sonra en çok değer verdiği insan haline geliyor.

Kitabın konusu böyle bakıldığında çok farklı. Ama okudukça konunun aslında bambaşka bir hikayeye döndüğünü, her karakterin sırlarla dolu olduğunu görüyorsunuz. Her sayfasında keşfedilmeyi bekleyen yeni bir sır ortaya çıkıyor. 

Açıkçası kitabın ortasına gelene kadar her zamanki genç yetişkin kitaplarından birisi diye düşündüm. Tabii ki anlatım ve hikaye güzeldi ama klişeydi. Üniversiteye giden bir kız, yeni taşınmalar falan filan. Ama işin aslı öyle değil. Kitabı yarılayınca sırlar öyle bir hal alıyor ki! Burada konuya pek fazla girmek istemiyorum çünkü ağır spoiler vermeksizin bu kısmı atlatamam. Ama şöyle söyleyeyim, kitabı alıp da ilk iki yüz sayfasını geçemedeaman ben çok sıkıldım, bu kitap her zamankilerden diyip sakın ha bırakmayın!!! İtiraf ediyorum ben kitaba üçüncü girişimimde kendimi verebildim. Neden derseniz, ilk sırada klişe (gibi gözüken!) bir konusu olması ve ikinci olarak da anlatımın şimdiki zamanda yapılması gibi etkenler vardı. Ama okudukça, hele kitabın o can alıcı kısımlarına gelince bir çırpıda bitti.

 Aslında göz yaşlarım yüzünden son yüz sayfam bir çırpıda bitemedi. Gecenin köründe evde kimse uyanmasın diye hıçkırıklarımı kendime saklamaya çalıştım. Göz yaşları yüzünden okuma hızım yavaşladı, kitabın bitmesini hiç istemedim. İstemedim işte çünkü nasıl biteceğini canım yana yana yaklaşık yüz elli sayfa önceden tahmin ettim. Tahmin ettiğim sona ulaşmayı da ağlama krizleriyle erteledim. Kitap tabii ki bitti, böğürte böğürte yıktı geçti kalbimi. Bazı kişiler eminim amma da abarttı ha diyecekler ama insanın kendinden parçalar bulduğu bir hikayeden diğerlerine göre daha fazla etkileneceği gerçeğini göz ardı etmemek gerek. ha bir de, kapak tasarımı harika, ilk başta aa ne kadar da şirin diyoruz ya bence bu bizler için kastan yapılmış bir sosyal deney arkadaşlar. O kapak ne kadar pembeyse işte bir o kadar ruhum karardı benim.

Çoook uzun bir yazı oldu ilk defa. Çünkü ilk defa kalbimi bu kadar yerinden söken bir roman okumuş oldum. Hatta Instagram hesabımda birkaç değerli arkadaşım ile birlikte, ikinci kitap olan GUS' u Pazar günü birlikte okumaya başlayacağız. İlk kitap kadar yıkıcı olmadığını söylediler ama bence bu kitap daha felaket olacak, en azından benim için...
Kitabı yakın zamanda tekrar okumayı planlıyorum çünkü çözüm bölümlerinden önce Kate' in verdiği tepkiler ve düşüncelerini bir de kitabın sonunu bilerek okumak istiyorum. Böylece kitabın yaraladığı bu küçük kalbimi daha fazla delik deşik edebilirim :(

Birkaç alıntıyla birlikte yazımı sonlandırıyorum. Umarım bu kitaba bir şans verirsiniz. Ya da şöyle diyeyim, o şansı kitabın sonunda içinizde höykürerek ağlayacak olan küçük canavara vermelisiniz.

"...sen benim arkadaşım, ailem, geçmişimsin... Sen, aslında bensin." - Kate
"Reddetmek denen dünya ziyaret etmek için güzel bir yer; fakat sonsuza kadar orada yaşayamazsın." - Gus



Yazılarımı beğeniyor ve takip etmek istiyorsanız, "İzleyiciler" sekmesine tıklayarak blogumu takibe alabilirsiniz. Bookstagram hesaplarını seviyorsanız, beni burada bulabilirsiniz. Goodreads hesabımı mı soruyorsunuz? Orada da "Gitaristkiz" olarak kayıtlıyım.
Mutlu günler!



 



 

29 Mart 2016 Salı

Kocan Kadar Konuş Diriliş Kitap ve Film Yorumu

Herkese merhaba!
Bugün blog sayfamın konuğu, ilk kitabıyla favori yazarlarım arasına katılmış olan Şebnem Burcuoğlu' nun ikinci kitabı ve ondan uyarlanarak Ocak 2016' da vizyona giren Kocan Kadar Konuş Diriliş.

İlk kitapta hatırlarsanız Efsun, klasik Türk kızı moduna girmişti ve az kalsın hayatının aşkı Sinan' ı kaybediyordu. Ailesindeki kadınların etkisi altında kalıp evlilik delisi bir kıza dönüşmüştü. Daha doğrusu dönüşmemişti ama elinde olmadan o şekilde davranmaya başlamıştı. Kitabın sonunda da Sinan' ı kaybetmeyi göze alamayıp onu asansörde sıkıştırmış ve evlilik teklif etmişti.

İşte ikinci kitap da tam bu asansör sahnesiyle başlıyor. Asansörün teli Efsun ve Sinan' ın ateşine dayanamayıp kopuyor :D Sonra hooop hastaneye.

Yine güldürerek güzel bir başlangıç yapan kitapta, Sinan Efsun' a çook ama çok romantik bir evlilik teklifinde bulunuyor. (Her ne kadar Efsun' un ailesi yüzük yerine iple evlilik teklif eden Sinan' ı yerden yere vursa da :) Sonrasında çiftimiz evlilik planları yapmaya başlıyorlar. Sinan' ın ailesiyle, arkadaşlarıyla tanışıyoruz. Zaman geçtikçe evlilik işi Efsun için sıkıntılı bir hal almaya başlıyor. Tabii burada en önemli etken Sinan' ın annesi Mine Hanım ve Efsun' un ailesi diyemeyeceğim! Ortada bunlardan da öte bir sorun daha var, Cavide Hanım! 
Cavide Hanım, Sinan' ın babaannesi ve inanın sıradan bir kaynananın dört katı gücünde laf sokabiliyor :)

Bu kitapta da Efsun' un sakarlıkları ve yaşadığı komik durumlar elimde kitapla kahkahalara boğulmamı sağladı. 
(kaynak: www.motosikletradyo.com )
Gelelim filme. Film, ilkinde olduğu gibi yine beklentilerimin üzerindeydi. Kitap gözlerimin önünde kayıp gitti adeta. Kitapta yer almayan bazı ek sahneler, özellikle GOP çocuğu sahnesi harikaydı. Ezgi Mola ve Murat Yıldırım bu roller için resmen biçilmiş kaftan!
 
" Olur da bir gün dünyayı dinozorlar ele geçirir, insan ırkının kanatları çıkar ve bu karmaşada ben Sinan' la evlenirsem kaynana için Mine Hanım' a ihtiyacım yok. Cavide burada. Kaynana kare. "
" Annem ne demişti? Çocuğun ailesini sev koru. Kötü konuşursan bu sana yol, su, elektrik olarak geri döner. "
" Düz mantıkla gidersem Sinan' la gerçekten evlenmememiz gerekir çünkü ikimizin ailesinin birleşimi maşallah atom bombasının formülü gibi bir şey. "
" Uzakdoğu inanışına göre Tanrı, her insanın ayak bileğine bir ip takar ve kaderleri birleşecek insanları da bu iplerle bağlarmış. İp esner, kördüğüm olur fakat asla kopmazmış. "
Yazılarımı beğeniyor ve takip etmek istiyorsanız, "İzleyiciler" sekmesine tıklayarak blogumu takibe alabilirsiniz. Youtube kanalım yine blog ismim ile aynı (Gitarist Kızın Güncesi). Bookstagram hesaplarını seviyorsanız, beni burada bulabilirsiniz.
Goodreads hesabımı mı soruyorsunuz? Orada da "Gitaristkiz" olarak kayıtlıyım.
Mutlu günler!