Yorum Kategorileri

11 Mart 2018 Pazar

Illuminae Kitap Yorumu

Herkese yeniden merhaba! 
Bugün hakkında kendimce bir şeyler söyleyeceğim kitap, başlıktan da anlaşıldığı üzere Illuminae. Daha doğrusu Illuminae Dosyaları _01.


Kitabın basılmasını aylardır heyecanla bekleyenler ve çıkana kadar çok da aklından geçirmeyenler olarak ikiye ayrılıyoruz burada. Ben, aylarca yüksek beklenti eşliğinde baskı bekleyen okurlar arasında değildim. Evet merak ediyordum, roman formatının dışında bir kitap olduğunu biliyordum ama beklentimi tavana çıkarmamıştım. Beklenti ne kadar fazlaysa o kadar hayal kırıklığı yaratıyor çünkü. O yüzden nötr kaldım. Ama çıkar çıkmaz merakıma yenik düştüm ve hooop kitap sepette :D

Fazla uzatmadan kitap incelemesine geçelim o zaman.

Tanıtım Bülteni


ÖNCE HAYATTA KAL, SONRA GERÇEĞİ ORTAYA ÇIKAR. 

Sabah, Kady erkek arkadaşı Ezra’dan ayrılmaktan daha kötüsünün başına gelemeyeceğini düşünüyordu. 
Öğlen, gezegeni istila edildi.

2575 yılında uzayın çoğunu hâkimiyeti altında tutan iki megaşirketten ― *******ve *******― biri, Kady ve Ezra’nın gezegenini yok ederek galaksilerarası bir savaş başlatır. Binlerce mülteciyle beraber sığıştıkları gemilerden oluşan ufak filonun peşindeki düşman savaş gemileri ilk başta en büyük sorunları gibi görünse de ortaya daha büyük tehditler çıkacaktır. 

Ölümcül bir ******** ortaya çıkmıştır, filonun onları koruması gereken yapay zekâsı düşmanca adımlar atmaktadır, komuta kademesi ciddi sorunlar olduğunu inkâr etmektedir. Kady gerçeği açığa çıkarmak için bir veri hengâmesine dalmışken mültecileri kurtarmakta ona yardım edebilecek tek kişinin Ezra olduğunun farkına varacaktır: Bir daha asla konuşmayacağına yemin ettiği eski erkek arkadaşı. 

BRİFİNG NOTU: E-postalar, şemalar, askeri evraklar, özel mesajlar, tıbbi raporlar, röportajlar ve bunun gibi pek çok hack’lenmiş belge üzerinden anlatılan Illuminae, dengesi bozulan hayatlar, gerçeğin bedeli ve sıradan insanların kahramanlıklarına dair dur durak bilmeyen, aksiyon dolu bir destanın ilk kitabı.

Yorumum


Öncelikle kitabın formatını çok beğendim. Okumayanlar için formatı hemen açıklayayım, kitap bir roman değil. Tarih sırasına göre sıralanmış birtakım belgelerden oluşuyor. Yazarlar böyle bir kitabı nasıl kurgulayıp yazdılar gerçekten hiçbir fikrim yok. Efsane kitap diye boşuna söylememişler. Belgeler genel olarak yazışmalardan oluşuyor dersem sanırım yanlış olmaz. Ezra ve Kady arasında, rütbeli askerlerin kendi arasında bir sürü yazışması var. Çeşitli raporlar, gözetim kayıtları gibi birçok belge ve kısım kısım olmak üzere Kady' nin günlüğü. Bu belgeleri okuya okuya kitabın akışını çözüyorsunuz. Bazı incelemelerde kitabın ortalarına kadar okunan belgelerden bir şey anlaşılamadığı şeklinde yorumlar gördüm ve kitabı okumaya başladığımda açıkçası bu durum beni biraz korkutmuştu. Ama ilk 250 sayfayı tek oturuşta ve kısa sürede okuyunca bu korkum yerini meraka bıraktı. Olay örgüsü o kadar ustalıkla işlenmiş ki bir an önce kitabın sonuna ulaşmak istiyorsunuz. Özellikle "Ezra ve Kady kavuşacak mı?" sorusunun cevabını bekledim ben. E tabi bir de bu insanlar kurtulacaklar mı ne olacaklar???

Karakterlerden biraz bahsedecek olursam, yaşanmış olan saldırı sonrasında ve ilerleyen zamanlarda karakterler birtakım değişikliklere uğruyor. Ezra ile tanıştığımda bana okulun yakışıklı playboyu gibi bir izlenim yaratmıştı ama ilerleyen bölümlerde cesur bir askere dönüştü. Ne var ki Kady kitabın başında ne ise sonunda da oydu. Okuduğum cesur kadın karakterler arasında da yerini aldı. İkilinin arasında yaşanan kavga sonrasında kendilerini bir anda savaşta bulmaları da ilişkileri açısından okuyucuyu merakta bırakan bir konuydu kitapta.

Sanırım en ilginç yanlarından bir diğeri de yapay zekanın bir anda devreye girmesiydi. Kitabı okumaya başladıysanız ve Aidan kim ya diye soruyorsanız hemen söylüyorum. Aidan kitaptaki yapay zekamız. Konusunda da gördüğünüz üzere insanlara bayağı bir zorluk çıkarıyor ama okurken kendisini çok seveceksiniz bence. Bu kadar akıllı bir yapay zeka da olmaz hani :D

Bir de söylemeden geçemeyeceğim bir ters köşe durumu vardı. Asla tahmin etmediğim olaylar gelişti, ardı arkasına yaşanan bazı şeyleri şaşkınlıkla sindirmeye çalıştım. Kitap bittiğinde ise boş boş karşı duvara bakıyordum. Gerisini siz düşünün.

Okuyucu kitlesi açısından değerlendirmem gerekirse, yetişkin tarzda bir kitap değil. Genelde takipçilerim bana kitabın türünü sorarken akıllarında olan ilk soru yetişkin türden öğeler içerip içermediği hakkında oluyor. Kitapta böyle bir durum yoktu. Genel olarak baktığımızda bilimkurgu ile romantik komedi-dram karışımı bir kitaptı. Yani özgürce alıp okuyabilirsiniz sevgili küçük takipçilerim :) Okuyun hatta kesinlikle, hayal gücünüzün sınırlarını zorlayacak bir kitap olduğuna emin olabilirsiniz.

Kitap Amie Kaufman ve Jay Kristoff tarafından yazılmış. Kurgu tek yazar tarafından oluşturulmamış yani, bu açıdan da genel olarak diğer kitaplardan ayrılıyor. İki yazarlı kitapların örnekleri var ama çok nadir, Illuminae de o nadir kitapların arasında bambaşka bir skalada yerini almış.

Çevirisi ve editörlüğünden yana hiçbir sıkıntı yaşamadım. Sevgili Sevinç Seyla Tezcan' ı ayrıca kutlamak ve sevgilerimi yollamak istiyorum çünkü Illuminae son zamanlarda çıkan çeviri kitaplardan en garibi ve en zorlayanı olabilir. Belgeleri Türkçe olarak okurken bile insan tam olarak anlayamayabiliyor, İngilizceden çevirek bir hayli zor olmuştur tahminimce. Emeklerinize sağlık :)

Kitabın dış tasarımıyla ilgili olarak söyleyeceklerime geldi sıra. Hayatımda ilk kez böyle bir kitapla tanıştığımı söylemeliyim. Yaratıcılığın tavan yaptığı bir tasarım olmuş. Pegasus Yayınları yurtdışı tasarımının birebir aynısını uyarlamış ve ortaya müthiş bir iş çıkarmış.

Bu kadar şey yazdıktan sonra ne diyebilirim, alın ve hemen okuyun. Kitabın fiyatı kitabevlerinde biraz pahalı ama internetten kitap satışı yapan sitelerden çok daha uygun fiyata alabilirsiniz. Kitapyurdu, Okuoku, n11 sitesindeki Pegasus Yayınları mağazasını tavsiye ederim. Ben n11 sitesinden ayracı ve çantası ile birlikte almıştım, eğer hala aynı şekilde gönderim yapıyorlarsa siz de çanta ve ayraca sahip olabilirsiniz.

Bilimkurgu ve romantik karışımı kitapları seviyorsanız kesinlikle okumadan geçmemeniz gereken bir kitap. Bilimkurgu okumayanlara da tavsiyem, tarzınızın dışında olsa dahi şans vermeniz gereken bir kitap. 

Kitapla ilgili söyleyeceğim daha birçok şey var belki de ama en önemli noktalara değindiğimi düşünüyorum. Bana kalsa toptan anlatıp rahat rahat 10 sayfa döktürürdüm ama okuyucular tarafından katledilmek istemem :D O yüzden kitap hakkındaki övgüleri aşağıya bırakıyor ve kaçıyorum!

Övgüler


“Illuminae sadece ışık hızında seyreden heyecan dolu bir öykü değil, aynı zamanda roman türünü yeniden tanımlayan bir eser. Daha önce hiç böyle bir kitap okumamıştım. Kalbimdeki Battlestar Galactica boyutundaki boşluğu doldurdu.”

-Victoria Aveyard, Kızıl Kraliçe’nin çoksatan yazarı-

~

“Biraz aşkla, biraz da Stanley Kubrick’in 2001’ine yapılan göndermelerle örülmüş, ilginizin başka bir yere kaymasına izin vermeyen bir görsel deneyim. Biçim ve içeriğin mükemmel birleşimi.”
-Booklist-

~

“Uzay operası, romantizm, zombiler, hacker’lar ve politik gerilimin enerjik bir karışımı.”

Scott Westerfeld, New York Times çoksatan yazarı

~

“Illuminae’nin kapağını açıp şöyle bir baktığınız an sıradan bir romanla karşı karşıya olmadığınızı anlıyorsunuz.” 

~

“Kendinizi Illuminae’ye hazırlayın.”

~

“Tam anlamıyla interaktif bir deneyim… İnanılmaz eğlenceli bir yolculuk.”

~

“Dünya dışı muhteşemlikte.”

-Kirkus Reviews-

~

“Baş döndürücü bir tarz.”

-Publishers Weekly-

~

“Devrim yaratacak bir eser.”

-Shelf Awareness-

~

“Sıkı tutunun. Hayal dünyanızda asla dönmek istemeyeceğiniz bir yolculuğa çıkacaksınız.”

Marie Lu, Efsane üçlemesinin yazarı

~

“Türü: Tanımlanamaz. Roman: Unutulmaz.”

-Kami Garcia, New York Times çoksatan yazarı-


“İnsanı hayrete düşürecek kadar yaratıcı. Zeki, komik ve romantik.”

Veronica Rossi, Sonsuz Gökyüzünün Altında’nın çoksatan yazarı


“Bu, insanın kalbini delicesine attıran, hikâyenin katmanları çözülürken sayfaların sabırsızca çevrildiği ve sevilen karakterlerin hayatta kalmasını dileten az sayıdaki kitaptan biri.” 
Beth Revis

~

“Cesur kızlar, yakışıklı pilotlar, bolca yürek, bolca kalp kırıklığı, akıl hastası bir uzay gemisi ve hatta pembe saçlar! 
Bu kitap bir harika.” 
Laini Taylor, New York Times çoksatan yazarı

~

“Alışıldık paragraflar azınlıkta olmasına rağmen, bütün elementler bir araya gelip tatmin edici bir dosya oluşturduğunda şaşırtıcı derecede akıcı bir anlatım ortaya çıkarıyor.” 
School Library Journal

~

“Sayfalarda aksiyon öne çıkarılsa da, duygusal ve ebedî bir aşk hikâyesi de kendini gösteriyor.”

Children’s Literature

~

Kirkus, Yılın En İyi Kitabı, 2015

Booklist, Yılın En İyi Gençlik Romanı, 2015

YALSA, Yılın En İyi Romanı, 2016

VOYA, 2015’in En Çok Okunan Kitabı

Romantic Times, Yılın En İyi Kitabı

Amazon, Yılın En İyi Gençlik Romanı, 2015

(Tanıtım Bülteninden)


Yazılarımı beğeniyor ve takip etmek istiyorsanız, "İzleyiciler" sekmesine tıklayarak blogumu takibe alabilirsiniz. Youtube kanalım yine blog ismim ile aynı (Gitarist Kızın Güncesi). Bookstagram hesaplarını seviyorsanız, beni burada bulabilirsiniz.
Goodreads hesabımı mı soruyorsunuz? Orada da "Gitaristkiz" olarak kayıtlıyım.
Mutlu günler!







7 Mart 2018 Çarşamba

Friends Neden Bu Kadar Çok Seviliyor?

Selam!

Bugün blogu açtım ve içimden yazmak istediğim tek bir konu geçti. Friends! Peki bu diziyle ilgili ne yazmalıydım? Küçük bir beyin fırtınası sonrasında dizinin sevilme nedenlerini, kendi görüşlerim çerçevesinde anlatmak istedim. Hazırsanız başlayalım!

(Soldan sağa: Phoebe Buffay, Joey Tribbiani, Monica Geller, Ross Geller, Rachel Greene, Chandler Bing)

1- Hikayenin New York' ta Geçmesi




New York, yurtdışında tatil/gezme/yaşama hayallerimin tam da merkezinde olan bir yer. Nereden kapıldım bu rüzgara bilmiyorum ama New York' u görmeden ölmek istemiyorum desem yeridir. İşte Friends de benim için bu denli özel olan yerde geçiyor. Aslında bölümlerde New York sokaklarından çok kesit göremiyoruz ama yine de hikayenin orada geçmesi ve altı gencin yaşamını orada sürdürüyor olması gibi detaylar beni mutlu ediyor. Dizi New York' ta geçiyor dediysem de aslında California' da kurulan stüdyoda çekilmiştir. Hayal kırıklığı yarattım farkındayım ama üzülmeyin, bilindik Friends apartmanı gerçekten New York' ta! Bir gün yolunuz düşerse mutlaka ziyaret edin. Şahsen ben öyle yapacağım :) Merak edenler tıktık :)



2- Karakterlerin Gerçekçiliği


Dizide her karakter gerçek hayattan kopup gelmiş gibi. Daha önce izlediğim hiçbir dizide böylesine gerçek karakterlerle karşılaşmadım. Her birinin olumlu yönleri olduğu gibi kötü yönleri de var ve bunlar içten bir şekilde işlenmiş. Mesela Phoebe karakterini müzisyen kişiliği ve yüksek seviyedeki hayal gücü ve çılgın ruh haliyle birleştirdiğimde bir kısım da olsa kendime benzetiyorum. Monica' nın temizlik takıntısı ise annemi anımsatıyor. Ya da Chandler arkadaş ortamında ne iş yaptığını tam bilmediğimiz ve kadınlarla ilişkileri feci şekilde kötü olan arkadaşımız adeta.  

3- Her Bölümün En Az Bir Önceki Kadar Çok Güldürmesi


Bu maddeye ne yazsam boş kalacak gibi hissediyorum. İzleyip görmelisiniz. Cidden hiçbir bölüm hayal kırıklığına uğratmıyor. Bazı diziler vardır esprileri belli bir yerden sonra kabak tadı verir, işte bu öyle bir dizi değil emin olabilirsiniz.

4- Bolca Epic Fail İçermesi



Karakterlerden hepsinin yaşadığı korkunç durumlar var ama içlerinden bir tanesi açık ara farkla diğerlerinden sıyrılıyor. Ross Geller! Ross denildiğinde akla ilk gelen şey kesinlikle epic fail potansiyeli. Aslında grubun en zekisi, adam paleontolog ama başına öyle şeyler geliyor ki zekasını da sorguluyorsunuz :D İçlerinden en faciası ise benim için deri pantolon sahnesi (spoiler içermiyor - izlemek isteyenler tıktık). Başarısız evlilikleri, bir dönem yaşadığı öfke kontrolü sorunu, flört girişimlerinin belki de her biri, müzik yeteneği (?!) derken saymakla bitiremiyorum gördüğünüz gibi. Aşağıya birkaç epic fail fotosu koyuyorum, durduramadım kendimi :)




4- Kaliteli Espriler

Diziyle ilgili bilmeniz gereken bir şey de dizinin acayip komik ve orijinal esprilere sahip olduğu. Asıl olaysa her karakter aslında gerçek hayatta başımıza gelebilecek benzer şeyleri yaşıyor ama öylesine komik sahnelerle yansıtılmış ki gülmekten koltuktan düşebiliyorsunuz. Evet, yaşandı. True story.



5- Her Şeye Rağmen Hayatın Yaşamaya Değer Olduğunu Göstermesi



Yukarıdaki maddede de değindiğim gibi, her karakterin dibe vurduğu anlar ve yaşadığı zor dönemler var. Ama grup birlikte o kadar çok şeyin üstesinden geliyor ki siz de hayatınızda ters giden durumlarda kendinizi onlarla bağdaştırıp moral bulabiliyorsunuz. En azından rastgele bir bölüm seçip izlediğinizde yirmi dakikalık bir gülme seansı sonrasında yatağınıza daha mutlu gitme şansınız var :)

6-  Zamanla Hayatınızın Bir Parçası Olması

Karakterlerin her sezon dizideki yaşlarına göre olan değişimleri o kadar gerçekçi şekilde yansıtılmış ki sanki onlarla arkadaşmışsınız gibi hissetmeye başlıyorsunuz. Bu tabi hızlı olmuyor, bir-iki sezonda her karakterin kendi içerisinde nasıl birisi olduğunu ve rastgele olaylara karşı nasıl tepkiler verebileceğini kestirebiliyorsunuz. Bu da az önce dediğim gibi sanki o arkadaş grubunun bir parçasıymışsınız gibi hissettiriyor. Örnek vermek gerekirse bir bölümde Monica' nın evini temizleyip ona jest yapmak isteyen bir karakterimiz (spoiler olacağından kim olduğunu söylemiyorum) Monica' nın düzen manyaklığı nedeniyle hayatının en korku dolu anlarını yaşadı diyebilirim. İşte ben bu bölümde Monica' dan ne bekleyeceğimi biliyordum, verdiği tüm tepkileri tahmin edebiliyordum. Bu durum sizi diziye daha da bağlıyor.

Size daha birçok neden sıralayabilirim ama kısa ve öz tutmak, okuyanları sıkmamak istiyorum. Umarım hayatınıza bu noktada dokunabilmişimdir, bir kişi bile sayemde Friends' e başlasa benim için büyük bir mutluluk sebebi olur. İzleyenler varsa mutlaka yorumlara yazsın, favori sahneleriniz hangisi, grupta hangi karakteri daha çok seviyorsunuz, diziyi kaç kez baştan sona izlediniz? Bekliyorum ona göre :)

Hoşça kalın!

Yazılarımı beğeniyor ve takip etmek istiyorsanız, "İzleyiciler" sekmesine tıklayarak blogumu takibe alabilirsiniz. Youtube kanalım yine blog ismim ile aynı (Gitarist Kızın Güncesi). Bookstagram hesaplarını seviyorsanız, beni burada bulabilirsiniz.
Goodreads hesabımı mı soruyorsunuz? Orada da "Gitaristkiz" olarak kayıtlıyım.
Mutlu günler!

5 Ocak 2018 Cuma

Ölmek İçin 13 Sebep - Kitap ve Dizi Yorumu

Herkese tekrar merhaba!

  






Bugün sizlerle uzun zaman önce okuduğum sonrasında da dizi olarak uyarlanarak büyük başarı elde eden Ölmek İçin 13 Sebep hakkında konuşmak istiyorum. Youtube' da birkaç Hannah Baker videosu izledikten sonra içimde uzun uzun yazma isteği oluştu.









"Yetenekli bir yazardan çarpıcı ve büyüleyici bir roman.” 
- Kirkus -
Geleceği stop tuşu ile durduramazsınız. Geçmişi geri saramazsınız. Sırrı öğrenmenin tek yolu  ... play’e basmak.
Hannah Baker ölmeden önce birkaç kaset doldurmuştu. İntiharının nedeni olarak gördüğü kişilerin adları bu kasetlerde gizliydi. ClayJensen, Hannah’nın doldurduğu kasetlerle ilgili hiçbir şeye karışmak istemiyordu. Hannah ölmüştü. Sırları da onunla birlikte gömülmeliydi.
Ancak Hannah’nın sesi, Clay’e kasetlerde onun da adının geçtiğini söyledi. Clay gece boyunca kasetleri dinledi.
... Öğrendiği şey, hayatını sonsuza dek değiştirecekti.
ClayJensen’ın ilk aşkının son sözleri.
(Tanıtım Bülteninden)

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, kitabı okuduğum zaman içimde tarifi imkansız bir his bırakmıştı. Üstünden günler geçse de Hannah' yı, yaşadıklarını ve sonrasında olanları bir türlü aklımdan atamamıştım. Günümüzde sıkça karşımıza çıkan gençlik romanlarından biriydi aslında ama olaylar o kadar gerçekçi şekilde yansıtılmıştı ki hayattan kağıda dökülmüş bir olaylar silsilesi gibiydi. Hatta kitabı bitirdikten sonra Instagram hesabımda kısa bir yorumunu da paylaşmıştım. 2017 yılının favori kitapları arasında yerini almıştı. (okumak için tıktık)

Nitekim çok ses getirmiş olacak ki kısa bir süre sonra Netflix tarafından diziye uyarlandı. Dizinin ilk sezonu bitti. Peki ikinci sezonu bekliyor muyum? Bunu yazının geri kalanında değerlendirelim. Neden buna vurgu yaptım derseniz, dizinin tek sezon olarak kalmasını isteyen kitle ve ikinci sezonu merak içinde bekleyen kitle olmak üzere keskin bir ayrım var. 


Kitabı henüz okumayanlar yahut diziyi izlemeyenler için hemen söyleyeyim yorumum spoiler içermeyecek. Okuduğunuz her şey kitabın tanıtım bülteninde ve dizinin konusunda açıkça yazan şeyler.

Genel konu şu şekilde: Lise öğrencisi Hannah Baker, okul ve arkadaş çevresinde yaşamış olduğu bazı problemler nedeniyle katlanamayacağı bir yükün altında kaldığını hissediyor ve intihar ediyor. İntihar etmeden önce de kendini hayattan kopartan sebepleri-olayları kendi sesiyle kasetlere doldurup, ölümünden sonra kasetlerde bahsi geçen kişilere ulaşması için bir plan yapıyor. Ölümünden sonra kasetler planı doğrultusunda sırayla dönüp dolaşıyor ve sıra Clay Jensen' a geldiğinde işler değişiyor. Çünkü Clay kasetlerde yer almasını gerektirecek herhangi bir kötülük yapmamış Hannah' ya. Ayrıca kendisi Hannah' ya aşık. Kitapta da dizide de Clay' in kasetleri dinlemesiyle iç içe geçen olaylar silsilesini okuyor/izliyoruz. 

Kitabı okurken ilk sayfadan itibaren aklımda ağırlıklı olarak tek soru vardı. Clay neden kasetlerde yer alıyor? Neden bu kadar şaşırdığımı sorarsanız, Clay bildiğiniz nerd. Okulun iyi kalpli, pek arkadaşı olmayan içe dönük çocuğu. Hannah' ya olan aşkını bile doğru düzgün ifade edememiş, etmeye çalıştıktıkça eline yüzüne bulaştırıyor falan. Şeker gibi çocuk anlayacağınız. Tüm bunlara rağmen neden kasetlerde bu çocuk diye merak ede ede kitabı bitirdim ve elimde bomba patlamış gibi kalakalım. Yani bunun sebebi Clay ile ilgili öğrenmiş olduğum şeyler değil, kitabın sonuydu. Okumaya başladığımda kızın öldüğünü zaten biliyordum ama olayların oluş şekli ve gerçekçiliği beni çok sarsmıştı. Belki de gün içinde gördüğümüz, karşılaştığımız pek çok kişinin, arkadaşlarımızın içinden geçen ve geçme ihtimali olan düşüncelerdi bunlar. İnternette yapılan yorumları görüp bayağı şaşırdığımı söylemeliyim ama. Neden derseniz, çoğu kişi Hannah' nın intihar sebebi olarak gösterdiği şeyleri ciddi bulmadığını, kızın şımarıklığının kurbanı olduğunu falan yazmışlar. Bu bence çok sığ bir bakış açısı. İnsanlara hangi olayların, hangi yaşanmışlıkların yük olacağını, neyin o kişiyi ne kadar etkileyeceğini kimse bilemez. Size sıradan basit bi olay olarak görünen bir olay, bir başkasının psikolojik açıdan kaldıramayacağı bir şey olabilir. Dayanamayıp sosyal mesaj vermiş oldum ama Google' da aratıp yorumlara bakarsanız, göreceğiniz yorumların nerdeyse yarısı belki de daha fazlası böyle yorumlar.

Kitap hakkındaki düşüncelerim genel olarak bu şekilde. Şimdi dizi kısmına geçelim isterseniz.


Dizinin başrol oyuncuları Katherine Langford ve Dylan Minette arasındaki kimyaya tek kelimeyle bayıldım. Diğer oyuncular da kitabı okurken zihnimde yarattığım resme tam oturdular. Cidden güzel bir iş çıkardıklarını düşünüyorum. Ancak beni zaman zaman sıkan bir şey vardı. Bölümlerin her biri yaklaşık bir saat sürüyor, hemen hemen bir film seyretmiş gibi oluyorsunuz. Tabi bu bir eksi değil. Ben sit-com tarzı dizileri çok sevdiğim için bana uzun gelmiş olabilir. Aslında Pretty Little Liars gibi dram-romantik tür dizileri de çok severim, o da mesela 45 dk sürüyordu ama uzunluğu rahatsız etmiyordu beni. Bu dizide olaylar o kadar iç bunaltıcı ki beni etkileyen kısım bölüm süresinden ziyade, işlenen konunun ağırlığıydı. Bu nedenle dizinin ilk sezonunu yaklaşık altı aylık bir zaman dilimi içerisinde izledim. İlk yedi-sekiz bölümü çok uzun sürede izlediysem de geriye kalan bölümleri iki günde bitirdim. Çünkü dizinin şöyle bir olayı var, her kaset kendisinden önce gelen kasete göre daha ağır bir olay barındırıyor. Düşene bir tekme daha lafını yansıtmış bence hatta o derece. Ve bu cümleden anladığınız üzere Hannah' nın intiharına sebep olarak gösterdiği olayları ciddiyetsiz bulmuyorum. Bazıları saçmaydı evet ama zaten olay da burada bitiyor. Birine küçük bir bakışınız, belki de selam vermeniz bile kişinin kendi değerini anlaması için yeterli olabiliyor.

"Size hayat hikayemi anlatacağım. Özellikle, hayatımın neden sona erdiğini. Ve eğer bu kaseti dinliyorsanız, siz de sebeplerden birisiniz."

Tek sezon olarak kalmasını mı istiyorum yoksa ikinci sezonu merakla mı bekliyorum konusuna gelince... Ben ikinci sezonu çok merak ediyorum çünkü burada söylersem spoiler olacak bir olay yaşandı ama sonucu bağlamadılar. İkinci sezona bırakılmış. İlk etapta o olayın açıklığa kavuşturulmasını istiyorum. Diğer konu da Hannah' nın ölümüyle ilgili yürütülen davanın akıbeti. İşte bu iki konu beni ikinci sezonu bekleyenler arasına itmeye yetti. 


İzlediğim yabancı kaynaklı bir videoda, alternatif bir final olduğunu ve bu finalde Hannah' nın kasetleri doldurduktan sonra intihar etmekten vazgeçtiğini öğrendim. Şu anda bu final dizi için mi yoksa kitap için mi düşünüldü net hatırlamıyorum ama finalin şimdiki şeklinden şahsen memnunum. 

Çok uzun yazdım sanırım ama sevdiğim şeyler hakkında konuşmayı çok seviyorum elimde değil. Her ne kadar dizi asıl sansasyonu geçtiğimiz yıl yaratmışsa da ikinci sezonu beklerken böyle bir yazı hazırlamak ve dizi ve kitapla tanışmayanlar var ise genel olarak bilgi vermek istedim. Tabi yazı pek genel olmadı neyse :)

Yazıyı buraya kadar dayanıp okuduysanız bir de soru sorayım o zaman. Diziyi siz nasıl buldunuz? Sezon finalinden memnun musunuz? Hannah' nın sebepleri sizce ölmeye değer miydi? İkinci sezon olmasaydı daha iyiydi diyenlerden misiniz? Yorumlarınızı bekliyorum.

Son olarak izlerken içimi paramparça eden bir cümleyi bırakıyor ve kaçıyorum.

"Hayat önceden tahmin edilemez ve kontrol bir illüzyondan ibarettir. Bazen tüm bu öngörülemezlik kahredicidir. Ve bu da bizi küçük ve güçsüz hissettirir."

Hoşça kalın!

Yazılarımı beğeniyor ve takip etmek istiyorsanız, "İzleyiciler" sekmesine tıklayarak blogumu takibe alabilirsiniz. Youtube kanalım yine blog ismim ile aynı (Gitarist Kızın Güncesi). Bookstagram hesaplarını seviyorsanız, beni burada bulabilirsiniz.
Goodreads hesabımı mı soruyorsunuz? Orada da "Gitaristkiz" olarak kayıtlıyım.
Mutlu günler!